Üst Düzey Yönetici Belgesi
Siyaset Bilimi Siyaset Bilimi Hakkında Herşey!İncele
Modelistlik Kursu

SİYASET VE İKTİDAR İLİŞKİLERİ

Siyaset ve İktidar İlişkileri Nedir?

Siyaset ve iktidar ilişkileri hakkında bilgiler:

Siyaseti devlet kapsamında görmekle yetinmeyen ve iktidar olgusunun aracılığıyla tanımlayan yaklaşımlar artık günümüz siyaset sosyolojisinde oldukça çekici görünüyor. Hatta bu konuda devlet olmadan da siyasetin olduğunu öne süren Şimdi iktidar ve yeni siyasetini oluşturmak hakkında yapılmış ve siyasetin tanımlamasına ilişkin bugüne kadar gördüğümüz yaklaşımların bir çeşit sentezini yapan U. Beck, siyasete hem toplum katında ve toplumsal ilişkiler çerçevesinde, hem devlet katında ve iktidar olgusunun eşliğinde var olan, bir olgu olarak görüyor.

SİYASET VE İKTİDAR İLİŞKİLERİ

Burada şu soruyu sorabiliriz’ siyasetin icadıyla kastedilen nedir? Kastedilen yalnızca kuralları uygulayan değil kuralları değiştiren bir siyasettir.

  • Yalnızca siyasetçinin Siyaseti, politikacılık değil, toplumun siyasetidir.
  • Yalnızca iktidar Siyaseti değil, tasarımcı siyaset, siyaset sanatıdır.

Beck’e göre, Avrupa’da bir güvenlik sistemi artık yoktur, yani buna ihtiyaç da yok, bu anlaşmaları yapan taraflar artık mevcut değil bu anlaşmalara konu olan bölgeler/ülkeler yok ve anlaşmaları dengeleyecek çıkarlar ve güçler kalmadı der. U. Beck’in yazısında siyasetin tanımı yok, ama icat edilmesini önerdiği yeni siyasetin tanımlanması gerekecektir. Yine de icat edilen siyasetin tanımlanmasının şimdiye kadar olduğu gibi devlet üzerinde yoğunlaşamayacağına, toplum-merkezli bir siyaset anlayışının galebe çalacağına ilişkin ipuçları veriyor. Bu yaklaşım ile Beck, alt-siyaset adını verdiği yeni bir kavram üretiyor ve bu anlamı ifade etmeden önce, konuya bireyselleşmeyi anlatmakla başlıyor. Şimdi bu konuda ilginç bir nokta var ki Beck yeni yaklaşımının direk tanımlamasını yapmaktan kaçınıyor ve bireyselleşmenin birinci anlamı olarak, başkalarının aksine toplumdan kopma, ilgisizleşmek veya toplumsallıktan kaçış asosyal olmak anlamına gelmeyen sanayi toplumunun, yaşam tarzlarının tasfiyesi ile ilgili ve ikinci olarak da bireylerin kendi yaşam öykülerini kendilerini yapabildikleri, kendilerini üretebildikleri ve sahneye koyabildikleri ile ilgili bir Beck’in açısından bakıldığında bireyselleşmiş sanayi toplumlarının, tartışılmaz olarak kabul edilmiş olan doğruların aksine, insanların hem kendileri, hem başkaları için yeni doğrular bulmak, onları icat etmek zorunluluğunu hissetmelerini içeriyor.

Beck ayrıca şuna dikkat çekiyor insanlar bireyselleşmiş kendi özgür iradeleriyle değil hatta Fransız düşünür J. P. Sartre’ın deyişiyle buna mahkum olduklarını belirtir. İşte bu noktada Beck, sosyal devletle bu oluşum arasında sıkı sıkıya bir bağlantı olduğunu öne sürer. Zira sosyal devlet ona göre bireyselleşmeyi hızlandıran bir faktör ve yepyeni ben merkezli yaşam tarzlarına zemin hazırlayan, bir deney düzenlemesi Beck, Parlamento, siyasi partiler ya da sendikalar gibi siyasal alanda yer alan ve tartışılan konuların, giderek hiç bir ilgi ve heyecan uyandırmadığına dikkat çekerek, alınan kararlarında parti merkezlerinde oluşan fikirlerle alınmasının, artık mümkün olmadığını bildirmektedir. Çeşitli düşünürler de, örneğin F. Fukuyama, D. Bell, P. Birnbaum siyasetin sonunun geldiğine dair çeşitli yayınlar yapmışlar ve bir yerde Beck İle aynı bakış açısına sahip olmuşlardır. Ancak bu noktada Beck bir çıkış yaparak, böyle bir teşhisten hareketle varılan sonuçların yanlış olduğunu, çünkü bunun hastalığı yanlış teşhis konulmasından dolayı ortaya çıktığını ileri sürer. Çünkü devletin resmi siyasal organlarında, siyasetin durduğunu görenler, siyasetin toplum katında da top yekun durduğu ya da ortadan kalktığı korkusuna kapılıyorlar. Ancak Beck bunun kesinlikle yanlış bir yorum olduğunu öne sürüyor.

Bu düşünce tarzına göre Türkiye’ye bakarsak,

Türkiye’de alıştığımız deyimle tıkanarak- hatta tıkandığı için önünün açılmasının pekâlâ mümkün olduğu ve yerleşik resmi sorumluluklarla mevcut hiyerarşilerin ötesine geçerek, yeni bir siyasetin doğumunu gerçekleştirebileceğini öngörebiliriz. Sanayi toplumuna özgü siyasette, siyasal sayılan günümüzde, siyasal olmaktan çıkmakta ama diğer yandan, o dönemde siyaset dışı sayılanın, artık siyasetin kapsamına girdiği Beck tarafından kabul edilmektedir. Beck’in alt-siyaset adını verdiği siyaset, artık başka odaklar da gelişmekte ve şekillenmektedir. Alt-siyasetin uç verdiği dönem “siyasetin siyaseti” dönemidir. Yani siyasetin yeniden icat edilmesinin dönemidir.

Şimdi Beck’in tarif ettiği alt-siyasetin bilinen siyasetten ayrılığı, özellikle iki konuda öne çıkmaktadır: konumları ve statüleri itibariyle devletin, siyasal kurumların ya da korporatist kurumların dışında olan bireyler de, toplumun yeniden tasarımında ve biçimlenmesinde etkili olabilirler.

Bunlar çeşitli gruplardır.

Örneğin;

  • serbest meslek profesyonellerinin,
  • teknik ve ekonomik entelijansiyanın,
  • yurttaş girişimlerinin ve kamuoyunun oluşturdukları gruplardır.

Alt siyasetin diğer konusu ise,

yani diğer toplumsal güç, bireylerin ta kendisidir. Bireyler yukarıda sözü edilen gruplarla ve birbirleriyle yarışarak, siyasetin oluşumunda etkin bir rol üstlenebilmektedirler.